CHP Zonguldak Milletvekili Eylem Ertuğrul, TBMM'de, Zonguldak İl Özel İdaresi'ndeki işe alım süreçleri ve bölgedeki maden arama ruhsatı izinlerini konu alan bir basın toplantısı düzenledi.
Milletvekili Eylem Ertuğrul, düzenlediği basın toplantısında, “Zonguldak deyince akla hep kömür geliyor, Erdemir geliyor, madenler geliyor ama bugün ben farklı bir konudan bahsedeceğim. İl Özel İdaresi’ndeki liyakatsizliklerden bahsedeceğim” dedi.
Ertuğrul, yaptığı basın açıklamasında şunları söyledi:
“Geçtiğimiz ay İl Özel İdaresi bir işçi alımı gerçekleştirdi. Zonguldak İl Özel İdaresi tarafından mülakat sistemiyle işçi alınacağının kamuoyu ile paylaşılmasının ardından vatandaşlarımız başvuruda bulundular ve 23 Ağustos 2024 tarihinde de mülakata çağırıldılar. Mülakat sonuçları 11 Eylül 2024’te açıklandı.
Açıklanan sonuçlara göre 30 kişi işe alındı. Buraya kadar sorunsuz göründü. Ancak haftalar öncesinden işe alım sürecinde, işe alınacak isimlerin sözlü mülakat öncesinde belirlendiği iddiası ortaya atılmıştı. İddialara göre, AKP’lilere yakın isimlerden bazılarına kontenjan verilirken AK Gençlik kadrolarında bulunmuş bazı gençlere de iş sözünün verildiği belirtiliyordu.
İddialar üzerine Sayın Vali’nin yaptığı açıklamada her şeyin olması gerektiği gibi sınav sonuçlarına göre ilerlediği ifade edildi. Ancak işe alınanların listesi açıklandığında gördük ki, 30 kişiden çoğunluk, AKP belediye başkanlarının, il/ilçe yönetiminde bulunanların, il genel meclisi üyelerinin çocukları, damatları, eşleriydi.
Bu olayı ulusal basına da taşıdık. Taşıdık ki, memleketin her yerindeki liyakatsizlik silsilesini halkımız görsün. Şimdi bu isimlerin hepsinin bir işe alımda bir araya denk gelmesi tesadüf olabilir mi? Bakın isimlere hepsi art arda ama sorarsanız torpil yok, sınav sonucuna göre işe alım yapıldı. Yedeklere baktık yedek listede de kendi adamlarının adamları var. Mümkün mü?
Zonguldak emeğin, kömürün alın terinin başkenti ama bugün artık Zonguldak emeklilerin başkenti. Türkiye’de emekli sayısının çalışan sayısından fazla olduğu nadir illerden biri. Neden? İşte bundan. Gençlerimiz işsizlikten kırılırken, o mülakat için güneşin alnında sabahtan akşama kadar bir iş umuduyla sıra beklemişken göz göre göre bu gençlerin hakkını yediler.
Bu olayla birlikte, Zonguldak İl Özel İdaresi’nin nasıl adaletsiz yönetildiğini ve amacın halka değil yandaşlara hizmet ve rant sağlamak olduğunu açıkça gördük. Liyakatsiz atamaların ve ahbap çavuş ilişkisinin devletin tüm kurumlarına sıçradığını bir kez daha gördük.
Tasarruf tedbirleri kamu kurumlarına kendi adamlarını doldurmaya gelince yok! Halka gelince var! Ne ala memleket!
Bu olayın üzerine yine başrolü il özel idaresi olan bir olay daha yaşandı. Utanma yok çünkü.
Alaplı’da il özel idaresine ait bir paletli ekskavatörün AKP Alaplı 3. Sıra il genel meclisi üyesi adayının arazisinde çalıştırıldığına dair duyum aldık.
Bu duyumu takip ettik. Gerçekten de bu arazide 2 gün boyunca çalıştırılmış. Üstelik bu arsanın sahibinin kendi iş makinaları da varken il özel idaresinden bedavaya bu hizmeti almak işine gelmiş. Ne de olsa kendi çiftlikleri, kendi şirketleri. Alaplı ilçemizde biz sahaya çıkıyoruz.
Bu çağda hala yol gitmeyen su gitmeyen köyler var. İl Özel İdaresi bunları görmüyor olacak ki ekskavatörü kendinden olana vakfediyor. Sonra deniyor ki Ziraat Odası’nın arazisine verdik halk için yaptık halkın faydasına yaptık.
Biz de soruyoruz, il özel idaresinde bu işler nasıl oluyor? Birinin sözlü talimatıyla mı oluyor? Nerede protokol? Sözleşme? Yazılı talep? Yok. Açıklama da yok.
İktidarın liyakatsizliğine bir örneği de, Ereğli – Alaplı karayolu plajlar mevkiinde meydana gelen duvar çökmesini gösterebiliriz. Ereğli Alaplı karayolu plajlar mevkiinde sağanak yağışlar sonrasında yeni yapılan istinat duvarı çöktü. İstinat duvarı daha önce yaşanan çökme dolayısıyla yeniden yapılmıştı.
Yeniden ihaleye çıkıldı. Bunların ihalelerini kim yapıyor? İhale olurlarını kim veriyor? Kim denetliyor? Yapılan duvar çöküyor yapılıyor yeniden çöküyor. İhale sonrası belli bir süre yapılan işte bir onarım/tadilat gerektiğinde bu yüklenici firma tarafından yapılıyor. Ancak yaz-boz tahtasına dönen bu duvar yapım işinde o süre aşıldığında ne olacak? Yeniden ihaleye çıkılıp yeniden masraf mı yapılacak? Burada kamu zararı oluşmayacak mı? Yapılan işler neden denetlenmiyor.
Adında adalet olan ama uygulamasında adaletin a’sını uygulamayı bugüne kadar hiç göstermeyen bir anlayışın ürünü bu. İşe alımlarda özellikle torpil ve kayırmacılığın liyakate uymamanın en üst düzeyini gördüğümüz olaylar silsilesini art arda Zonguldak’ta da yaşadık ve yaşamaya da bu gidişle bu anlayışla devam edeceğimizi anlıyoruz. Ama şunu unutmayın, şunu bilin ki; bu anlayış, bu devrin, artık bu uygulamaların, bu adaletsiz ve liyakatsiz uygulamaların biteceği günler yakındır. Bu konunun yakından takipçisiyiz.
MADEN ARAMA RUHSATLARI – DEVREK & ALAPLI & AKÇAKOCA
Alaplı Fındıklı Köyü, Devrek Ahmetoğlu Köyü, Akçakoca Kaplan Dede Dağı’nda şirketlere maden arama ruhsatı verildi. Mavera Madencilik’e verilen ruhsat kapsamında Fındıklı, Belen, Kasımlı, Doğancılar, Kocaman ve Alaplı’ya sınır olan Akçakoca’nın köylerinde 1774 hektarlık ve Devrek’in Ahmetoğlu köyünde 1737 hektarlık daha orman alanında altın aranacak. Bu kararın üzerine, yöre halkı protestolara başladı. Bizler de destek verdik, veriyoruz, vereceğiz.
Geçen Pazar da bu protestoların Devrek ayağı gerçekleştirildi. Geçimini fındık, kestane yetiştirerek ve bal üreterek sağlayan halkımız, doğa katliamcılarına canları pahasına da olsa izin vermeyeceklerini her fırsatta söylemekten çekinmiyorlar.
Her tarafı yemyeşil, zümrüt gibi olan Anadolu coğrafyası adeta talan ediliyor. Cumhuriyet tarihinde ormanlık bölgelerde maden aramasına verilen ruhsatların yüzde 50’si son 10 yılda verildi. Tablonun vahimliğini buradan anlayın.
Biz diyoruz ki, gidin, ormanlık olmayan yerlerde, su kaynaklarından uzak yerlerde, insanların yaşadığı yerlerden uzak yerlerde altın arayın. Orada yapın bu madenciliği.
Biz bu bölgenin insanları olarak sularımızın kirlenmesini istemiyoruz. Çocuklarımızın sağlıklı şartlarda büyümesini istiyoruz. Ormanlarımızı kaybetmek istemiyoruz. Bu şirketler arkalarında ne bıraktıklarına değil ceplerine girene bakıyorlar. Ama biz burada yaşıyoruz, biz bu yörenin halkıyız.
Zonguldak’ın da Türkiye’nin de artık kaybedecek tek bir ağacı dahi yok. Temiz su, temiz hava ve ormanlar bizim çocuklarımıza borcumuzdur. Çocuklarımıza siyanürlü su içiremeyeceksiniz. Bizim altınımız temiz sudur, temiz havadır, ağaçlarımız, fındığımız, kestane balımızdır. Halkımızın doğasını koruma mücadelesine sonuna kadar sahip çıkacağız, direneceğiz, halkın direncinden daha büyük bir güç olamaz.”